2 Kasım 2013 Cumartesi

Vakıf Hükümleri

Soru 940: Bir grup, vakıf özel yöneticisinden izin almaksızın, merkez camii medresesiyle camiye bitişik olan hüseyniyenin mutfağı arasındaki kütüphaneyi yıkıp camiye eklemişlerdir. Acaba onların yaptığı bu iş sahih midir? Ve acaba orada namaz kılmak caiz midir?

Cevap: Kütüphane yerinin sadece kütüphane için vakfedildiği ispatlanırsa, bu durumda hiç kimse onu değiştirip camiye dönüştüremez; orada namaz kılmak da caiz değildir; kütüphaneyi yıkan kimseye onu eski hâline getirmesi farzdır; fakat özel olarak kütüphane için vakfedildiği ispatlanmazsa, orada namaz kılmanın sakıncası yoktur.

Soru 941: Bir yerin geçici bir süre için, örneğin on yıllığına cami olarak vakfedilmesi ve bu müddet bittikten sonra tekrar vakfeden kişinin veya onun mirasçılarının mülkiyetine geçmesi caiz midir?

Cevap: Bu iş geçici vakıf olarak sahih değildir ve bununla cami olma unvanı da gerçekleşmez; fakat o mekânın belli bir zamana kadar namaz kılanlar için tahsis edilmesinin sakıncası yoktur.

Soru 942: Bölge halkının cenazelerini defnetmeye yeterli yeri olmayan mezarlığın yanında vakfedilmiş bir arsa bulunmaktadır. Mezarlık için uygun bir konumda bulunan bu arsanın mezarlığa dönüştürülmesi caiz midir?

Cevap: Cenazelerin defnedilmesi dışında bir amaçla vakfedilmiş olan bir yeri bedeli ödenmeksizin mezarlık yapmak caiz değildir; fakat kazanç sağlamak için vakfedilmişse, bu durumda şer'î yöneticisi, oraya cenaze defnedilmesini vakfın yararına ve maslahatına uygun görürse, bu iş için kiraya verebilir.

Soru 943: Bazı vakıf arsaları yol genişletme, yol açma, umumî parklar ve kamu binaları inşa etme projeleri içerisinde yer almaları dolayısıyla, bazı resmî kuruluşlarca vakıfların şer'î yöneticilerinden izin alınmaksızın ve vakfın ücreti ve kirası ödenmeksizin müsadere edilmiştir. Acaba resmî dairelerin bu teşebbüsü caiz midir? Yine bu vakıflarda tasarrufta bulunanların onun bedelini veya değerini ödemeleri gerekir mi? Ve acaba tasarruf edenlerin tasarruf anından itibaren tasarruflarının emsalinin ücretini mi ödemeleri gerekir? Acaba resmî kuruluşlarca vakıfların değeri veya karşılığında başka bir şey verilirken şer'î hâkimden izin almak gerekir mi, yoksa Vakıflar Müdürlüğü'nün veya vakıf yöneticisinin vakfın bedeli veya değeri konusunda vakfın yarar ve çıkarlarını gözeterek onlarla anlaşması yeterli midir?

Cevap: Herhangi bir kimsenin, vakıfların şer'î yöneticisinden izin almadan onda tasarruf etmesi caiz değildir. Bunun gibi eğer kazanç getirmesi amacıyla yapılan vakıf türünden ise, ancak vakıf yöneticisinden kiralandıktan sonra onda tasarruf etmek caizdir. Yine vakfedildiği yönde yararlanılması mümkün olan vakfı satmak veya başka bir şeye dönüştürmek caiz değildir; bu esnada eğer birisi vakfı zayi ederse, onu karşılamakla yükümlüdür ve eğer şer'î yöneticisinden kiralamadan vakıfta tasarruf eder ve ondan yararlanırsa, bu durumda onun emsalinin ücretini ödemekle yükümlü olur ve vakıf yönünde harcaması için emsalinin ücretini vakfın şer'î yöneticisine vermesi farzdır. Bu konuda özel kişiler ve kamu kuruluşları arasında hiçbir fark yoktur. Vakıf yöneticisinin, vakıfların çıkar ve menfaatini gözeterek hâkime müracaat etmeksizin vakıflarda tasarruf eden veya onları zayi eden kişilerle ücret veya vakıfların bedeli üzerinde anlaşması caizdir.

Soru 944: Vakfedilen bir arsanın sadece hayvanların geçmesi için uygun olan bir yolu vardır. Şimdi etrafında evler yapılması nedeniyle [insanların da geçmesini sağlayacak şekilde] yolu genişletmek gerekiyor. Acaba bu yolu, yarısı şahsî emlâkten ve yarısı da vakfedilen yerden olmak üzere eşit bir şekilde  iki taraftan genişletmek caiz midir? Eğer caiz değilse, acaba yolu genişletmek için vakfın yöneticisinden yerin bu miktarını kiralamak caiz midir?

Cevap: Gerekli bir zaruret veya vakıftan yararlanabilmek için vakfın kendisinin yola ihtiyacı olması dışın-da, vakfı geçit ve yola dönüştürmek caiz değildir; ancak kazanç sağlamaya yönelik vakıf arsasını vakfın çıkarlarını gözeterek yol genişletmek için kiralamanın sakıncası yoktur.

Soru 945: Yirmi yıl önce bir arsa, cenazelerini defnetmeleri için bir bölge ahalisine vakfedilmiştir. Vakfeden kişi, vakfın yöneticiliğini kendisine ve kendisinden sonra da vakfiyede adını kaydettiği o şehirdeki âlimlerden birine bırakmış ve bu âlimin ölümünden sonra da yöneticinin nasıl seçileceğini belirlemiştir. Acaba vakfın şimdiki yöneticisinin, vakfı veya vakfın bazı şartlarını değiştirmeye ya da ona başka şartlar eklemeye hakkı var mıdır? Eğer bu değişiklik, örneğin arsanın araba parkına tahsis edilmesi gibi vakfedildiği amacı değiştirirse, acaba bu durumda vakfın mevzusu hâlâ geçerli sayılır mı?

Cevap: Vakfın teslim alınmasıyla şer'an gerçekleşip geçerli olmasından sonra vakfeden kişinin veya yöneticisinin vakfı değiştirmesi ve başka bir şeye dönüştürmesi ve yine vakfın bazı şartlarını değiştirmesi ve ona yeni şartlar eklemesi caiz değildir; vakfın önceki durumundan değiştirilmesiyle de o şey vakıf olmaktan çıkmaz.

Soru 946: Bir kimse dükkanını camiye bağlı bir karz-ı hasen[43] fonu kurulması için vakfetmiştir. Bu adamın ölümünden sonra yıllardan beri kapalı olan bu dükkan şimdi yıkılmaya yüz tutmuştur; acaba bu dükkandan başka amaçlar için yararlanmak caiz midir?

Cevap: Eğer karz-ı hasen fonu kurulması için dükkanın vakfı tamamlanmış ve şimdilik o cami için karz-ı hasan fonu kurmaya gerek duyulmuyorsa, bu durumda başka camilere ait karz-ı hasen sandıklarının bu mekândan yararlanmalarının sakıncası yoktur.

Soru 947: Bir kimse bir tarlayı su hissesiyle birlikte belli bir camide muharrem veya safer aylarının gecelerinin birinde İmam Hüseyin (a.s) ve İmam Ali'nin (a.s) şehadet gecesinde mersiye okunması (gelirini bu ağıt merasimlerinde harcamak) için vakfeder. Daha sonra mirasçılarından birine bu yeri, üzerinde hastane yapılması için Sağlık Bakanlığı'na vermesini vasiyet eder; bu konuda hüküm nedir?

Cevap: Bir vakfı, menfaat vakfından (kazanç sağlamak için yapılan vakıf) intifa vakfına (bir işte yararlanmak için yapılan vakıf) dönüştürmek caiz değildir; fakat vakfın maslahatına uygun olması şartıyla gelirini vakıf doğrultusunda harcamak gayesiyle o yer üzerinde hastahane yapılması için kiraya verilmesinin sakıncası yoktur.


Cevap: Vakfedilen araziler, cami veya hüseyniye vs. olarak yeniden vakfedilemez ve hiç kimsenin bu yerleri musalla veya halkın ihtiyaç duyduğu umumî bir kurum inşa edilmesi için karşılık almaksızın bırakması câiz değildir. Fakat bu arazi üzerinde musalla, okul veya hüseyniye yapılması için şer'î yöneticisi tarafından kiraya verilmesinin sakıncası yoktur; mezkur arazilerin kira gelirini ise, vakfiyede belirlenmiş amaçlar için kullanmak gerekir.

Soru 949: Umumî (genel) vakıf ve hususî (özel) vakıf ne anlama gelir? Bazıları hususî vakfı, vakfeden kişinin maksadının aksine değiştirmenin ve onu özel mülke dö-nüştürmenin caiz olduğunu ileri sürerler; acaba bu sahih midir?

Cevap: Vakıfta umumîyet (genellik) ve hususiyet (özellik) mevkufun aleyhlere, yani vakfedilen kimselere göredir. Dolayısıyla hususî vakıf belli bir kişi veya kişilere yönelik vakıftır; kendi evlâtlarına veya örneğin, "Ahmet'le soyundan gelenlere…" yapılan vakıf gibi. Umumî vakıf ise camiler, dinlenme yerleri, medreseler vb. umumî maslahat ve amaçlara yönelik vakıftır. Üçüncü bir vakıf türü de fakirlere, yetimlere, hastalara ve yolda kalanlara vb. genel sınıflara yönelik vakıflardır. Bu üç vakıf türünün vakıf olmaları açısından aralarında fark yoktur; ama hüküm ve sonuçları bakımından farklıdırlar. Örneğin, umumî maslahat ve amaçlara yönelik vakıfta ve yine genel sınıflara yönelik vakıfta vakfın bir kimse tarafından kabul edilmesi ve vakıf akdi okunurken mevkufun aleyhlerden birisinin varlığı şart değildir; hâlbuki hususî vakıfta bunlar şarttır. Nitekim camiler, okullar, mezarlıklar ve köprüler gibi umumî amaç ve maslahatlara yönelik vakıflar intifa (yararlanma) şeklinde yapılan vakıflar olup, hiçbir durumda ve hatta yıkılıp tahrip olsalar bile satılmaları caiz değildir. Ancak hususî vakıf ve genel sınıflara yönelik vakıf, menfaat, yani kazanç sağlamak için yapılan vakıflar olup, bunların bazı istisnaî durumlarda satılması ve değiştirilmesi caizdir.

Soru 950: Camiye vakfedilmiş 1884 yılına ait el yazması bir Kur'ân nüshası bakımsızlıktan yıpranıp yok olmak üzeredir; acaba bu kutsal ve değerli eseri ciltlemek ve korumak için şer'î izne gerek var mıdır?

Cevap: Kur'ân-ı Kerim'i ciltlemek, cilt ve yapraklarını ıslâh ederek aynı camide saklamak için şer'î hâkimden özel izin almaya gerek yoktur.

Soru 951: Vakfı gasp etmek ve vakıfta vakıf amacı dışında tasarruf etmek onun emsalinin ücretini karşılamayı gerektirir mi? Yine vakıf binasının yıkılması veya vakıf arsasının caddeye dönüştürülmesi gibi vakfı yok etmeye yönelik davranışlar, onun benzerini veya değerini karşılamayı gerektirir mi?

Cevap: Bir insanın evlâtlarına yaptığı vakıf gibi hususi vakıfta ve yine kazanç elde etmek için yapılan umumî vakıfta, vakfı gasp etmek ve onda vakıf amacı dışında tasarruf etmek veya birincisinde mevkufun aleyhlerin ve ikincisinde ise şer'î yöneticisinin izni olmaksızın gasp veya tasarruf etmek, vakfedilen şeyin kendisini ve menfaatini karşılama yükümlülüğünü gerektirir. Dolayısıyla kullanılan ve kullanılmayan menfaatlerinin kar-şılığını ve yine eğer bizzat kendisi mevcutsa, vakfedilen şeyin kendisini ve eğer kişinin elinde veya fiiliyle zayi olmuşsa, vakfedilen şeyin karşılığını vermesi farzdır ve menfaatlerinin karşılığının vakıf amacında ve vakfedilen şeyin karşılığının ise zayi edilen vakfın benzerini almada harcanması gerekir. Camiler, okullar, misafirhaneler, köprüler ve mezarlıklar gibi mevkufun aleyhlerin faydalanması için umumî amaçlara veya genel sınıflara yönelik yaralanma amaçlı umumî vakıflarda ise, eğer birisi bunları gasp ederek bunlardan amaçlanan menfaatlerin dışında yararlanırsa, medrese, misafirhane ve hamam gibi şeylerde tasarruflarının emsalinin ücretini vermelidir; fakat cami, mezarlık, türbe ve köprü gibi şeylerde emsalinin ücretini vermesi gerekmez. Eğer bu gibi vakıfların kendisini yok ederse, onların benzerini veya değerini vermek suretiyle karşılığını vermesi ve onun da yok edilen vakfın benzerinin temin edilmesinde harcanması zorunludur.

Soru 952: Bir kimse mülkünü bir köyde İmam Hüseyin'e (a.s) yas merasimleri düzenlenmesi için vakfetmiştir. Fakat vakıf yöneticisi şimdi vakfiyede kaydedilen köyde yas merasimi düzenleyebilmek durumda değildir; acaba vakıf yöneticisinin kendi oturduğu şehirde yas meclisi düzenlemesi caiz midir?

Cevap: Eğer vakıf, sadece o köyde yas merasimi dü-zenlenmesi için yapılmışsa, bu durumda orada bir kişiyi vekil tutmakla da olsa o köyde vakfı yerine getirmek mümkün olduğu sürece onu başka bir yere aktaramaz; aksine o köyde yas merasimleri düzenlemesi için kendi yerine birini görevlendirmesi farzdır.

Soru 953: Cami komşularının, elektrik parasını fazlasıyla cami yetkililerine ödemek şartıyla caminin elektriğinden inşa hâlindeki kendilerine ait bina demirlerini kaynak yapmak için yararlanmaları caiz midir? Aynı şekilde cami yetkililerinin cami elektriğinden yararlanılmasına izin vermeleri caiz midir?

Cevap: Cami elektriğinden şahsî işler için yararlanılması ve cami yetkililerinin de böyle bir izin vermeleri caiz değildir.

Soru 954: Uzun yıllardan beri halkın genelinin yararlandığı vakfedilmiş su kaynağından acaba çeşitli yerlere veya özel evlere boru çekmek caiz midir?

Cevap: Bu su kaynağından boru çekilmesi vakfı değiştirmez veya bu iş vakfın amacını aşmaz ve öteki mevkufun aleyhlerin o kaynağın suyundan yararlanmalarına engel olmazsa, sakıncası yoktur; aksi durumda caiz değildir.

Soru 955: Bir tarla dinî ilimler öğrencilerinin yararlanması ve mersiye merasimi tertiplemek için vakfedilmiştir. Bu tarla köyün ana yolu kenarında yer almıştır. Şimdi köy halkı bu tarlanın öte yanında oranın bir kısmını içine alacak başka bir yol daha açmak istiyor; bu yolun açılmasının arsanın değerini artıracağı farz edilirse, bu iş caiz midir?

Cevap: Vakfedilmiş tarla üzerinde tasarrufta bulun-mak veya onu yola dönüştürmek için, sırf değerinin art-ması şer'î bir ruhsat oluşturmaz.

Soru 956: Birisi caminin yakınındaki bir evini caminin cemaat imamının oturması için vakfetmiştir. Fakat cami imamının ailesinin kalabalık olduğundan, gelip gidenlerin çokluğundan ve başka sebeplerden dolayı bu ev cami imamının kalması için uygun değildir. Diğer taraftan cami imamının kendisine ait evinin tamire ihtiyacı olup yaptırmak için borçlanmıştır. Acaba imamın vakfedilmiş evi kiraya vererek gelirini oturduğu evin borçlarını ödemek için veya onu tamir etmek için harcaması caiz midir?

Cevap: Eğer ev, mevkufun aleyhlerin sadece kendisinden yararlanması (intifa vakfı) şeklinde cami imamının oturması için vakfedilmişse, bu durumda gelirini oturduğu evin borçlarını ödemek ve onun tamirinde kullanmak için de olsa şer'an onu kiraya veremez. Vakfedilmiş ev, küçüklüğünden dolayı eğer ailesinin oturması, misafirlerin ve gelip gidenlerin ağırlanması için yeterli değilse, günün bazı saatlerinde müracaat edenleri ağırlamak için orayı kullanılabilir veya oturması için başka bir caminin cemaat imamına verebilir.

Soru 957: Kafilelerin dinlenmesi amacıyla kiraya verilen bir kervansarayın binası vakıftır ve kervansarayın karşısındaki caminin imamı da bu vakfın şimdiki yöneticisidir. Mesele ayrıntılarıyla dakik bir şekilde müçtehitlere anlatılmadığı için bu bina yıkılarak yerine hüseyniye inşa edilmiştir; acaba bu yerin geliri, değişiklik öncesindeki gibi devam eder mi?

Cevap: Menfaat vakfı (gelirinden yararlanılan vakıf) olan kervansarayı intifa' vakfı (kendisinden yararlanılan vakıf) olan hüseyiniyeye dönüştürmek caiz değildir. Ker-vansaray binasının kafilelere ve yolculara kiraya verilerek gelirinin vakfeden kişinin istediği yönde harcanması için eski hâline dönüştürülmesi farzdır. Fakat vakfın şer'î yöneticisi, vakfın dinî şiar ve ilkelerin yüceltilmesi doğrultusunda kullanılması amacıyla kiraya verilmesini ve gelirinin de vakıf yönünde harcanmasını vakfın kısa ve uzun süreli maslahatı için uygun görürse, onun bu işi yapması caizdir.

Soru 958: Cami avlusu arsası üzerinde inşa edilmiş cami dükkanının hava parasını satmak caiz midir?

Cevap: Cami avlusu üzerinde inşa edilmiş dükkan şer'an caiz olan bir şekilde yapılmışsa, bu iş, vakfın şer'î yöneticisinin vakfın çıkar ve maslahatını gözeterek izin vermesi durumunda mubahtır. Aksi durumda dükkanın yıkılarak yerini daha önce olduğu gibi cami avlusuna katmak farzdır.

Soru 959: Bazı kamu ve özel kuruluşlar, barajlar, elektrik santralleri ve umumî parklar yapmak gibi teknik işler ve projeler nedeniyle bazen vakfedilmiş arazileri kullanmak zorunda kalıyorlar; acaba bu projeleri uygulayanın şer'an vakfın ücretini veya karşılığını vermesi gerekir mi?

Cevap: Özel vakıflarda, vakfı kiralamak veya satın almak için mevkufun aleyhlere müracaat etmek gerekir. Fakat gelirinin vakıf yönünde harcanması için umumî sınıflara yönelik menfaat vakıflarında ise, tasarruf yapmak için onları vakfın şer'î yöneticisinden kiralayıp, va-kıf yönünde harcaması için kira ücretini yöneticiye öde-mek gerekir. Bu tür vakıflarda yapılan tasarruflar vakfın aynını yok etmek hükmünde olursa, kaybı karşılama zorunluluğuna sebep olur ve tasarruf eden kişinin, gelirinin vakıf yönünde harcanması amacıyla başka bir mülk satın alıp birinci vakfın yerine vakfetmesi için vakıf bedelini vakfın yöneticisine vermesi bir zorunluluktur.

Soru 960: Bir kimse, birkaç yıl önce inşaat hâlindeki bir dükkanı kiralar ve o zaman hava parasını ödeyerek sahibinin izniyle dükkanın kendi kira ücretiyle yapımını tamamlar ve kira süresi içerisinde resmî senetle binanın yarısını sahibinden satın alır; şimdi ise mezkur binanın vakıf olduğu iddia ediliyor ve vakıf yöneticisi hava parasının yeniden ödenmesi gerektiğini ileri sürüyor, bu konuda hüküm nedir?


Cevap: Eğer bina arsasının vakıf olduğu ispatlanır veya kiracının kendisi bunu itiraf ederse, bu durumda kiracının vakfedilmiş binanın arsasıyla ilgili olarak mül-kiyet iddiasında bulunan kişiden aldığı izin ve hakların hiçbir itibarı yoktur; bu binada tasarruflarının devam etmesi için vakfın şer'î yöneticisiyle yeni bir sözleşme yapması gerekir ve kendi parasını malikiyet iddiasında bulunan kişiden geri alabilir.

Soru 961: Bir yerin vakıf olduğu bilinir, fakat hangi amaca yönelik olduğu bilinmezse, o arazide oturanların ve ziraat yapanların ne yapması gerekiyor?

Cevap: Eğer vakfedilen yerin özel bir yöneticisi varsa, onda tasarruf edenlerin yöneticiye müracaat ederek araziyi ondan kiralamaları gerekir. Fakat özel bir yöneticisi yoksa, bu durumda onun yöneticisi şer'î hâkimdir; dolayısıyla orada tasarruf edenlerin şer'î hâkime müracaat etmeleri gerekir. Birkaç konuda harcanma ihtimali olan vakıf gelirinin hangisinde harcama yapılacağına gelince; eğer bu ihtimaller seyitler, fakirler, ulema ve belli bir şehrin halkı gibi birbirleriyle çelişmeyen ihtimallerse, bu durumda, gelirleri harcanması gerektiğine kesin inanılan kişilere harcanmalıdır. Ama ihtimaller birbirleriyle çelişirse, bu durumda eğer belli şeyler arasında sınırlıysa, harcanması gereken yeri kur'a çekimiyle belirlemek gerekir ve eğer ihtimal sınırlı olmayan şeyler arasında olursa, duruma bakılır: Eğer unvan ve kişiler sınırlı olmazlarsa, örneğin herhangi bir soydan gelenlere vakfedildiği bilinir, fakat onların sınırlı olmayan kişilerden hangisinin soyu olduğu bilinmezse, böyle bir durumda vakfın gelirleri meçhul'ul-malik (sahibi bilinmeyen) hükmünde olup onları fakirlere sadaka vermek gerekir. Ama ihtimaller sınırlı olmayan amaçlara yönelikse, örneğin camiye mi, türbeye mi, köprüye mi, yoksa ziyaretçilere yardım için mi vakfedildiğinden şüphe edilirse, böyle bir durumda gelirlerin ihtimallerden dışarı çıkmaması şartıyla hayır işlerde harcanması gerekir.

Soru 962: Uzun zamandan beridir ahali tarafından mezarlık olarak kullanılan ve içinde bir imamzâdenin de defnedilmiş olduğu bir arazi var. Otuz yıl önce cenazelerin yıkanması için orada bir yer yapıldı; fakat bu arazinin, cenazelerin defnedilmesi için mi, yoksa orada defnedilmiş olan imamzâdenin türbesi için mi vakfedildiği bilinmiyor. Ve yine orada cenaze yıkanması için yapılan binanın meşru olup olmadığını da bilmiyoruz. Dolayısıyla, ahalinin cenazelerini bu binada yıkamaları caiz olur mu?

Cevap: Vakıf amacına ters düştüğü bilinmedikçe, önceden olduğu gibi ahalinin cenazelerini o binada yıkamaları ve yine türbenin avlusuna ait olan o arazide cenazelerini defnetmeleri caizdir.

Soru 963: Bölgemizde, halkın, ekip biçtiği ve ağaçlandırdığı bazı arazilerin halk arasında bölgedeki imam-zadelerden birinin türbesine vakfedildiği ve vakıf yöneticisinin de orada oturan seyitler olduğu yönünde yaygın bir söylenti var. Fakat bu arazinin vakıf olduğuna dair hiçbir senet yoktur. Sadece bu arazinin vakıf olduğunu gösteren bir senet olduğu, ancak daha sonra bir yangında yok olduğu denilmektedir. Hatta önceki yönetim (Şah) döneminde halkın bu arazinin bölüştürülmesine engel olmak için vakıf olduğuna tanıklık ettiği bile söylenmektedir. Bazıları da seyitleri seven bölge valilerinden birinin kendi döneminde arazileri, vergiden muaf tutulmak için seyyitlere vakfettiğini dile getirmekteler; bu konuda hüküm nedir?

Cevap: Vakfın ispatlanması için yazılı bir belgenin olması şart değildir. Vakfın ispatlanması için, onu elinde bulundurup tasarruf edenlerin veya onların ölümünden sonra mirasçılarının onun vakıf olduğunu itiraf etmeleri veya daha önce o mülke vakıf muamelesi yapıldığının anlaşılması veya iki adil kişinin onun vakıf olduğuna şahadet etmesi ya da güven verecek şekilde vakıf oluşunun meşhur olması yeterlidir. Dolayısıyla bu delillerden biriyle vakıf olduğu ispatlanırsa, onun vakıf olduğuna hükmedilir; aksi durumda onu elinde bulundurarak onda tasarruf edenin mülkü olduğuna hükmedilir.

Soru 964: Bir mülkün vakıf olduğuna dair beş yüz sene öncesine ait bir vakfiye bulundu; şimdi bu mülkün vakıf olduğuna hükmedilebilir mi?

Cevap: Sırf vakıf belgesinin varlığı, içeriğinin doğruluğu güven vermediği sürece vakıf için şer'î bir delil olamaz; fakat o mülkün vakıf olduğu ilim veya güvence verecek şekilde halk ve özellikle yaşlılar arasında yaygın olursa veya onu elinde bulunduran kişi bunu ikrar ederse veya daha önce ona vakıf muamelesi yapıldığı anlaşılırsa, bu durumda onun vakıf olduğuna hükmedilir; her hâlükârda zamanın geçmesi vakfedilen mülkün vakıf olmaktan çıkmasına neden olmaz.

Soru 965: Babamdan bir su kanalının üç hissesini miras aldım ve babamın satın almış olduğu bu hissenin gerçekte 15 hissesi vakıf olan 100 hisseden üçü olduğunu yeni öğrendim. Fakat bu üç hissenin vakıftan mı, yoksa satıcının kendi malından mı olduğu belli değil; bu konuda ne yapmam gerekiyor? Acaba babamın yaptığı bu muamele batıl mıdır ve ben hâlâ hayatta olan birinci satıcıdan parayı geri alabilir miyim?

Cevap: Eğer satıcı satış anında ortak sudan sattığı miktara şer'an malik idiyse ve kendisinin sahip olduğu hisseyi mi, yoksa vakıfla ortak olduğu malı mı sattığı bilinmezse, bu durumda muamelenin sıhhatine, müşterinin mala sahip olduğuna ve mirasın mirasçılarına intikalinin doğruluğuna hükmedilir.

Soru 966: Ulemadan birisi tarla ve bağ gibi mal varlığından bir bölümünü özel vakıfla vakfetmiş, bu doğrultuda bir belge düzenleyerek vakfın bütün şartlarını yerine getirdiğini, şer'î vakıf akdini de okuduğunu bildirmiş ve bu vakfiyeyi ilim ehlinden on kişi de imzalamıştır; acaba elde bulunan bu vakfiyeyle bu malların vakfedildiğine hükmedilir mi?

Cevap: Onun vakıf akdini okumasıyla birlikte vakfedilen malı mevkufun aleyhlere veya vakfın şer'î yöneticisine teslim ettiği ve aktardığı da ispatlanırsa, bu vakfın sıhhat ve gerekliliğine hükmedilir.

Soru 967: Sağlık Müdürlüğü'ne, üzerinde sağlık ocağı veya hastane yapılması için bir arsa hediye edilmiştir. Fakat Sağlık Müdürlüğü'ndeki yetkililer şimdiye kadar orada sağlık ocağı veya hastane yapma teşebbüsünde bulunmamışlardır; acaba vakfeden kişinin arsayı geri alması caiz midir? Vakfın gerçekleşmesi için arsayı Sağlık Müdürlüğü yetkililerine teslim etmek yeterli midir, yoksa orada bina yapmaları da şart mıdır?

Cevap: Arsa sahibi vakıf işlemlerini şer'î bir şekilde tamamladıktan sonra eğer onu vakfın şer'î yöneticilerine aktarmak anlamında Sağlık Müdürlüğü yetkililerine teslim etmişse, bu durumda bundan vazgeçmesi ve geri istemesi caiz değildir. Fakat bunlardan biri gerçekleşmemişse, bu durumda arsayı onlardan geri alabilir.

Soru 968: Bir kimse cami inşa edilmesi için arsasını bölgenin din âlimi ve iki adil şahit huzurunda vakfetmiştir. Bir süre sonra bazı kişiler o arsayı ele geçirerek üzerinde kendilerine ev yapmışlardır. Bu durumda onların ve yöneticinin yükümlülüğü nedir?

Cevap: Vakıf akdi okunduktan sonra vakfeden kişinin izniyle arsanın teslim işlemi gerçekleşmişse, orada vakfın bütün hükümleri uygulanır ve başkalarının o arsa üzerinde kendileri için ev yapmaları gasp hükmündedir; yapılan binaları yıkmaları, arsayı boşaltmaları ve onu şer'î yöneticisine teslim etmeleri farzdır; aksi durumda (vakıf işlemi şer'an gerçekleşmemişse) arsa şer'î sahibinin mülkiyetinde kalır ve başkalarının onda tasarruf etmesi sahibinin iznine bağlıdır.

Soru 969: Bir kimse seksen sene önce bir arsa satın almış, ölümünden sonra ise mirasçıları o arsa üzerinde birkaç muamele yapmış ve birinci müşteriden satın alanlar öldükten sonra bu yer onların mirasçılarına geçmiştir. Son kuşak da onu kırk yıl önce resmen kendi adlarına geçirmiş ve resmî tapu belgesi aldıktan sonra arsa üzerinde kendileri için evler yapmışlardır. Şimdi bir kişi bu arsanın, ilk sahibinin çocuklarına vakfedildiğini ve onların bu arsayı satmaya hakları olmadığını iddia ediyor; oysa geçen seksen sene boyunca hiç kimse böyle bir iddiada bulunmamış, bu arsanın vakıf olduğuna dair yazılı bir belge görülmemiş ve hiç kimse buna tanıklık etmemiştir; bu durumda arsanın şimdiki sahiplerinin ne yapması gerekir?

Cevap: O arsanın vakıf olduğu ve satılmasının caiz olmadığı iddiasında bulunan kişi bu iddiasını muteber bir yolla ispatlamadıkça, bu arsa üzerinde yapılan muamelelerin sıhhatine ve o arsanın, şimdi elinde bulunduran ve onda tasarruf edenlerin mülkü olduğuna hükmedilir.

Soru 970: Vakfedilmiş bir arazide üç su kuyusu bulunmaktadır. Birkaç yıldan beri süren kuraklık nedeniyle belediye vakfın şer'î yöneticisinden bu çeşmelerden ikisini ahalinin içme suyunu temin etmek için kiralamıştır. Bölgedeki talebelere ve vakfedenin evlâtlarına vakfedilen üçüncü çeşmenin suyu ise çekilip kurmuş ve onun suyuyla sulanan araziler kıraça dönüşmüştür. Şim-di Şehir Arazi Dairesi bu yerlerin kıraç yerler olduğunu iddia ediyor; acaba bu yerler birkaç yıl ekilmediği için kıraç yerlerden mi sayılır?

Cevap: Vakfedilen arazi birkaç yıl ekilmese bile, ekilmediği için vakıf olmaktan çıkmaz.

Soru 971: İmam Rıza'nın (a.s) mukaddes türbesine vakfedilen bazı arazilerin alanı içerisinde mera ve orman da bulunmaktadır. Bazı yetkili kuruluşlar, mera ve ormanlarla ilgili kanunlara dayanarak bu mera ve ormanlara enfal hükmünü uygulamışlardır. Acaba vakfedilen emlâkin alanındaki bu mera ve ormanlara vakıf alanındaki diğer araziler gibi vakıf hükümleri uygulanır mı ve onlara vakıf muamelesi yapılması farz mıdır?

Cevap: Vakfedilmiş arazinin etrafındaki orman ve meralar eğer vakıf alanından sayılıyorsa, bu durumda vakıf hükmünde olup vakfa tâbidirler, onlara enfal ve umumî mallar hükmü uygulanmaz. Vakıf alanının ve miktarının teşhisinde ise, bölgenin örfüne ve bu konuda uzman kişilerin görüşüne başvurulması gerekir.

Soru 972: Birkaç arsa kırk yıl önce yetimlerin korunması ve idaresi için vakfedilmiş ve o zamandan beri aynı amaçla vakıf devam etmiştir; Vakıflar Müdürlüğü tarafından onaylanmış belli bir yöneticisi de bulunmaktadır. Fakat son zamanlarda bu arazinin üç yüz seneden beri vakıf olduğunu gösteren ve orijinal eski belge üzerinden istinsah edildiği iddia edilen âdî bir belge ortaya çıkmış. Daha eski olduğu iddia edilen vakıf belgesinin orijinalinin mevcut olmadığı, mevcut âdî nüshanın ise noksan olduğu, onda yöneticinin tayin edilmediği ve geçmişte oraya vakıf muamelesi yapıldığına dair bir belirti bulunmadığı ve özellikle de onu elinde bulunduran ve onda tasarruf edenlerin bunu inkâr ettikleri ve daha önce vakıf olduğunun meşhur olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, acaba böyle bir belge yetimhane yapılması doğrultusundaki yeni vakfın gereğini yerine getirmeye engel olabilir mi?

Cevap: İster aslı olsun, ister aslından kopya edilmiş olsun sadece bir vakıf belgesinin varlığı vakıf için şer'î bir delil oluşturmaz. Dolayısıyla önceki vakıf muteber bir delille ispatlanmadığı sürece şimdi uygulanmakta olan yeni vakfın sıhhatine, geçerliliğine ve ona uymanın caizliğine hükmedilir.

Soru 973: Bir kişinin Seyyid'uş-Şüheda (İmam Hüseyin -a.s-) adına hüseyniye yapılması için vakfettiği kö-yün umumî yola dönüştürülmüş hüseyniye arsasından şimdi sadece 42 metrekare kalmıştır; bu miktar arsanın hükmü nedir? Acaba vakfeden kişinin onu tekrar kendi mülküne geçirmesi caiz midir?

Cevap: Arsanın yola dönüştürülmesi eğer şer'î bir şekilde vakıf akdinin okunup vakıf yöneticisine veya vakıf amacına teslim edildikten sonra gerçekleşmişse, vakfedilen yerden geri kalan bölüm vakıf olarak kalır ve vakfeden kişinin onu geri alması caiz değildir; aksi durumda o yer vakfeden kişinin mülkiyetinde olup ona aittir.

Soru 974: Mirasta hissesi olan bazı mirasçıların onun tamamını vakfetmeleri caiz midir? Ve acaba vakıf akdinin sadece onlar adına yapılması sahih midir?

Cevap: Onların, mirastan sadece kendi hisselerine düşeni vakfetmeleri sahihtir. Fakat öteki mirasçıların hisseleriyle ilgili vakıf fuzulî olup sıhhati onların iznine bağlıdır.

Soru 975: Bir kimse, bir arsayı oğullarına vakfetmiş, ama onun ölümünden sonra Vakıflar Müdürlüğü mezkur yerin vakıf niteliğine dikkat etmeksizin vakfı onun kızları ve oğulları adına kaydetmiştir; acaba bu kayıt işlemi mezkur yerden yararlanmada kızlarının oğullarına ortak olmasına sebep oluşturur mu?

Cevap: Vakfedilen yerin sırf Vakıflar Müdürlüğü'nce kızların adına da kaydedilmesi, kız evlâtların vakıfta erkek evlâtlarla ortak olmaları için yeterli değildir. Dolayısıyla, eğer yerin sadece erkek evlâtlara vakfedildiği ispatlanırsa, bu durumda vakıf sadece onlara ait olur.

Soru 976: Su yolu üzerindeki bir mülk yüz sene önce umum yararına vakfedilmiş ve mevkuf arazilerin satışının batıl olduğuna dair kanuna binaen, o mülkün vakıf olduğuna dair resmî bir senet düzenlenmiştir. Fakat şimdi devlet bu yerden maden taşları çıkararak yararlanmaktadır; acaba bu yer enfalden mi sayılır, yoksa vakıf mıdır?

Cevap: Eğer oranın şer'î bir şekilde vakfedildiği ispatlanırsa, özel veya kamu sektörünün o yeri mülkiyetine geçirmesi caiz değildir; yer vakıf olarak kalır ve ona vakfın bütün hükümleri uygulanır.

Soru 977: Bir eğitim merkezi binasında laboratuar odası olarak kullanılan bir oda var ki, geçmiş senelerde bitişiğindeki mezarlıktan ayrılan bu odanın arsası mezkur mezarlığa aittir. Bitişikteki arsanın hâlâ mezarlık olarak kullanıldığı dikkate alındığında, bu laboratuar odasında namaz kılan öğretmen ve öğrencilerle ilgili hükmü açıklar mısınız?

Cevap: Laboratuar odasının bulunduğu arsanın, cenazelerin defnedilmesi için vakfedildiği ispatlanmadıkça, orada kılınan namaz ve diğer tasarrufların sakıncası yoktur. Fakat muteber bir delille laboratuar odası yerinin sadece cenazelerin defnedilmesi için vakfedildiği is-patlanırsa, bu durumda onu eski hâline çevirmek, cenazelerin defnedilmesi için boşaltmak farzdır; orada sonradan yapılan binaların gasp olduğuna hükmedilir ve orada namaz kılmak sahih değildir.

Soru 978: Ayrı kişiler tarafından vakfedilmiş ve ayrı kimselerin yararına sunulmuş, fakat birbirine bitişik iki vakıf dükkan var. Her iki dükkanı da kiralayan kişi bunların birisinden diğerine veya özel geçidine kapı açabilir mi?

Cevap: Bir vakıftan yararlanmak ve tasarrufta bulunmak, öteki vakfın yararına da olsa, vakfın şartlarına uygun ve yöneticisinin izniyle olmalıdır. Birbirine yakın veya bitişik iki vakfın da kiracısı olan kimse, sırf ötekinin de vakıf olduğu gerekçesiyle vakıfların birinden diğerine kapı veya yol açarak onun üzerinde tasarruf hakkına sahip değildir.

Soru 979: Bazı merkez ve evlerdeki sanat eseri, antika kitapların yok olma tehlikesiyle karşı karşıya oldukları ve korunmalarının zor olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu kitapların ilk vakıf hâllerinin korunması şartıyla şehir merkez kütüphanesine aktarılması ve kütüphanenin bir bölümünün bu merkezlerin tasarrufuna bırakılması önerilmektedir; acaba bu iş caiz midir?

Cevap: Vakfedilen bu sanat eseri, antika ve değerli kitaplardan belli bir yerde yararlanılmasının şart koşulduğu anlaşılırsa, kitapları herhangi bir yolla zayi olmaktan koruyarak bu şarta uymak mümkün olduğu sürece, onları özel yerlerinden başka bir yere aktarmak caiz değildir; aksi durumda onları yerlerinden çıkararak korunacaklarına emin olunan başka bir yere aktarmanın sakıncası yoktur.

Soru 980: Mera ve otlak olmaktan başka bir işe yaramayan bir arazinin sahibi onu mukaddes mekânlara (türbelere) vakfetmiştir. Vakfın yöneticisi ise bu yerin bir bölümünü birkaç kişiye kiraya vermiş, kiracılar da bu yerin hayvan otlatması için uygun olmayan bir bölümünde yavaş yavaş ev yapmış ve ziraat için uygun olan bölümlerini de tarlaya ve meyve bahçesine dönüştürmüşlerdir. Şimdi: 1) Tabiî meranın, enfal ve umumî mallardan olduğu dikkate alındığında, bu arazinin vakfı sahih midir ve hâlihazırda ona vakıf hükmü uygulanabilir mi? 2) Otlakta kiracıların çabalarıyla değişiklikler ve düzeltmeler yapılarak eskisinden çok daha iyi bir hâle getirildiği dikkate alındığında, onların vermesi gereken ücretin miktarı ne kadardır? 3) Kiracıların faaliyetleri sonucu ihya edilen ve meydana getirilen tarla ve bahçelerle birlikte bu arazinin nasıl kiraya verilmesi gerekir? Acaba kira ücreti olarak otlak ücreti mi, yoksa tarla ve bahçe ücreti mi ödenmelidir?

Cevap: Vakıf olduğu ispatlandıktan sonra, otlak arazilerinin vakfedildiği zaman enfalden olduğu ve vakfeden kişinin şer'î mülkü olmadığı ispatlanmadığı sürece vakfedilmelerinin şer'an sahih olduğuna hükmedilir ve kiracıların orayı tarlaya, bahçeye ve oturmak için mesken yerine dönüştürmeleriyle vakıf olmaktan çıkmaz; eğer kiracılar, vakfedilen yeri şer'î yöneticiden kiraladıktan sonra onda tasarruf yapmışlarsa, yerin kira sözleşmesinde belirtilen ücretini, vakıf yönünde harcanması için yöneticiye vermeleri farzdır. Fakat şer'î yö-neticisinden kiralamadan önce yerde tasarruf yapmışlarsa, bu durumda kiracılar tasarruf ettikleri süre için adilane fiyat üzere emsalinin ücretini vermeleri gerekir. Ancak bu arazinin vakfedildiği zaman esasen kıraç ve enfal yerleri olduğu ve vakfeden kişinin şer'î mülkü olmadığı ispatlanırsa, bu durumda onun vakfı şer'an batıldır ve kiracıların kanun ve kurallara göre orada ihya ettikleri tarla, bahçe ve mesken yerleri vs. şer'an onlara aittir. Kıraç olarak eski hâlinde kalan araziler ise, tabiî servetlerden ve enfalden olup kullanımı İslâm devletinin yetkisindedir.

Soru 981: İfraz edilmemiş bir mülkte sadece altıda bir hissesi olan bir kadın başka çiftçilerle ortak olmasına rağmen o mülkün tamamını vakfediyor. Vakıflar Müdürlüğü'nün müdahalesinden dolayı bu iş ahali için -ahalinin evlerine malikiyet senedi verilmesine engel ol-ması gibi- bir çok sıkıntılar doğurmuştur; acaba bu vakıf, ifraz edilmemiş ortak mülkün tamamında mı, yoksa sadece bu kadının hissesinde mi geçerlidir? Ve eğer sadece bu kadının hissesinde geçerliyse, acaba ifraz edilmemiş ortak yerin bölüştürülmeden (ifrazından) önce vakfedilmesi sahih midir? Eğer ortak yerin ifrazından önce vakfedilmesi sahihse, bu durumda diğer ortakların ne yapması gerekiyor?

Cevap: Eğer ifrazdan (taksimden) sonra ortak hisseden vakıf amacı için yararlanmak mümkünse, onun ifrazdan önce vakfedilmesinin şer'an sakıncası yoktur. Fakat sahibinin ortak olduğu malın tamamını vakfetmesi, diğer ortakların hisseleri açısından fuzulî ve batıldır ve ortaklar mülklerinin vakıftan ayrılması için mülkün ifrazını isteyebilirler.

Soru 982: Vakıf şartlarından vazgeçmek caiz midir? Eğer caiz ise bunun sınırı nedir? Ve acaba zamanın uzun sürmesi, vakıf şartlarını yerine getirmede etkili midir?

Cevap: Vakfeden kişinin vakıf akdinde koştuğu sahih şartları yerine getirmek imkânsız veya çok zor olmazsa, onlara aykırı hareket etmek caiz değildir ve bu konuda zamanın uzun sürmesinin bir etkisi yoktur.

Soru 983: Vakfedilen bazı arazilerin içinden, içinde maden taşları bulunan nehir veya sel kanalları geçiyor; acaba vakfedilen arazilerden geçen bu nehir ve kanallardaki maden taşları vakfa mı tâbidir?

Cevap: Vakfedilen yerlerin yanından veya vakfedilen yerlerin içinden geçen büyük umumî nehirler veya sel kanalları vakfın bir parçası değildir; ancak örfen vakfedilen arazinin alanından sayılanlara vakıf muamelesi yapılır. Vakfedilen küçük nehirlere gelince, bunların içindeki maden taşları vs.ye de vakıf muamelesi yapılması gerekir.

Soru 984: Bir dinî medrese, binasının eskimesi ve rutubet almasından dolayı kullanılmaz hâle gelmiştir. Ban-kaya emanet olarak yatırılan vakıf gelirleriyle bu medresenin binasını yeniden yapmak istiyoruz. Fakat inşaat ruhsatı alıp bu parayı medresenin yeniden inşasında kullanabilmemiz için uzun bir zaman geçecek. Acaba bu süre içerisinde bu parayı bankalardan birine sermaye olarak yatırıp normal banka muamelelerine göre vakfın yararına kâr almamız caiz midir?

Cevap: Vakfın şer'î yöneticisine vakıf gelirleriyle ilgili olarak farz olan, bu gelirleri vakfın amaçları yönünde harcamasıdır. Fakat vakıf gelirlerini ancak belli bir süre sonra vakıf yönünde harcamak mümkünse ve onu vakıfta harcamak mümkün oluncaya kadar korumak, emanet olarak bankaya yatırmakla mümkün olur ve kâr hesabına yatırmak, vakfa harcanmasının gecikmesine sebep olmazsa, bu durumda şer'î sözleşmelerden biri çerçevesinde onu bankaya yatırıp vakfın yararına kârından yararlanmanın sakıncası yoktur.

Soru 985: Müslümanın Müslümanlara vakfettiği bir yeri Müslüman olmayan birisine kiraya vermek caiz midir?

Cevap: Eğer yer kazanç getirmesi için vakfedilmişse, vakfın çıkarları korunduğu takdirde onu Müslüman olmayan birine kiraya vermenin sakıncası yoktur.

Soru 986: Ulemadan biri birkaç ay önce vakfedenlerin izniyle vakfedilmiş arsaya defnedilmiştir. Şimdi bazıları, vakfedilmiş yere defnetmek caiz değildir diye itiraz etmekteler; bunun hükmü nedir? Ve eğer caiz değilse, o âlimin defnedildiği vakıf yerinin karşılığı olarak bir meblağ ödendiği takdirde mesele giderilmiş olur mu?

Cevap: Eğer cenazeyi vakfedilmiş bir arsaya defnetmek o vakfın amacıyla çelişmezse, bunun sakıncası yoktur; ama cenazenin defni o vakfın amacıyla çelişirse caiz değildir ve bir cenaze eğer vakfedilmiş böyle bir yere defnedilirse, bedeni çürümeden önce mezarı açarak onu başka bir yere gömmek ihtiyata daha uygundur; ancak mezarı açmanın sıkıntılara yol açması veya mümin birini küçük düşürme ve saygısızlık sayılması durumu müstesna. Her hâlükârda, vakıf yerinin karşılığı olarak yer veya para vermekle sakınca giderilmez.

Soru 987: Eğer bir mülk nesilden nesle erkek evlâtlara vakfedilir ve mevkufun aleyhler herhangi bir sebeple kendi haklarından vazgeçerlerse, acaba vakıf ortadan kalkar mı? Mevcut ilk kuşak mevkufun aleyhler kendi haklarından vazgeçtikleri takdirde sonraki kuşakların hakları ve yükümlülükleri nedir? Aynı şekilde, vakfedil-miş emlâkin şer'î yöneticisinin sonraki kuşakların haklarıyla ilgili olarak ne yapması gerekiyor?

Cevap: Vakıf, mevkufun aleyhlerin kendi haklarından vazgeçmesiyle ortadan kalkmaz. Önceki kuşak mev-kufun aleyhlerin kendi haklarından vazgeçmesi, sonraki kuşağın hakkı üzerinde etkili olmaz ve vakıf bununla dağılmaz. Aksine sonraki kuşak, vakıftan yararlanma sırası geldiğinde hakkının tamamını isteyebilir; hatta önceki neslin zamanında vakfın satılması için şer'î bir ruhsat olursa, vakıf satıldıktan sonra vakfedilen şeyin yerine sonraki kuşakların ondan yararlanması için başka bir mülk satın alınması farzdır. Vakıf yöneticisine de, vakfı bütün tabakalardaki mevkufun aleyhler için idare etmesi ve koruması farzdır.

Soru 988: Bir soydan gelenlere yapılan vakıfta, vakfın gelirlerinin mevkufun aleyhler arasında nasıl bölüştürüleceği bilinmezse, acaba böyle durumlarda vakfın gelirleri miras kanununa göre mi, yoksa eşit olarak mı bölüştürülür?

Cevap: Bir soydan gelenlere yapılan vakıfta, mevcut bütün mevkufun aleyhlere eşit olarak mı, yoksa miras kanunundaki gibi kızlarla erkekler arasında fark gözetilerek mi vakfedildiği bilinmezse, mevcut bütün kişilere eşit olarak vakfedildiği kabul edilir ve gelirler her tabakadaki bütün kızlar ve erkekler arasında eşit olarak bölüştürülür.

Soru 989: Belli bir şehrin dinî ilimler medresesine ait olan vakıf gelirleri oraya gönderme imkânı olmadığından, bu gelirlerin büyük bir bölümü şimdiye kadar biriktirilmiş bulunuyor. Bu gelirleri acaba başka şehirlerdeki dinî ilimler medresesine harcamak caiz midir, yoksa onları o şehre göndermek mümkün oluncaya kadar korumak mı gerekir?


Cevap: Şer'î yöneticinin veya Vakıflar Müdürlüğü'nün vazifesi, vakıf gelirlerini toplayarak vakfın amacı doğrultusunda harcamaktır ve eğer harcanması farz olan şehre göndermek geçici olarak mümkün olmazsa, bu durumda vakfın dağılmasına, kapanmasına sebep olma-ması şartıyla gelirleri korumak ve harcanması gereken şehre göndermek mümkün oluncaya kadar beklemek farzdır; yakın gelecekte de olsa, vakıf gelirlerini söz konusu belli dinî medreseye gönderme imkânından ümit kesilirse, bu durumda onları başka şehirlerdeki dinî med-reselere harcamanın sakıncası yoktur.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder